Ölülerin son fotoğraflarını çeken bir fotoğrafçı, yaşam ve ölüm döngüsünün sınırlarında bir yolculuğa çıkar. Kendi ölümünün oğlu tarafından eski bir kameraya kaydedildiği gerçeğiyle yüzleşmek zorundadır. Bu fotoğrafçı hayatın son anlarını yakalıyor ancak çok geçmeden kendi sonunun da aynı şekilde yakalandığını fark ediyor. Oğlu, babasının hayatının bu kaçınılmaz anını kamera karşısında ölümsüzleştirecek. Bu hikaye yaşam ve ölümün kaçınılmazlığı konusunda derin bir farkındalık aktarıyor. Bu yolculuk sayesinde fotoğrafçı ve oğlu, hayatın son anlarını anlayıp kabul etmeye başlar ve onlara hayatın kırılganlığını ve kaçınılmaz ölümün gerçekliğini hatırlatır.