Film, Sigmund Freud’un İkinci Dünya Savaşı arifesinde ve hayatının sonundaki hikayesini anlatıyor. İkonik yazar C.S. Freud, Lewis’i Tanrı’nın varlığına dair bir argümana davet ediyor. Film aynı zamanda Freud’un kızı Anna ile olan karmaşık ilişkisini ve Lewis ile en yakın arkadaşının annesi arasındaki alışılmadık aşk ilişkisini de anlatıyor. Bu ikisi arasındaki ilişki, Freud’un psikanalitik teorisine ve insan ilişkilerinin karmaşıklığına meydan okurken, Freud’un araştırmasının sınırlarını da araştırıyor. Filmin geçmişi, bugünü ve fanteziyi harmanlayan dinamik bir hikayesi var. İzleyicileri insan ruhunun gizemlerini, dinin, inancın ve aşkın doğasını düşünmeye davet ederek Freud’un zihninin derinliklerine iniyor.