Yazar, kişisel ve yaratıcı bir krizle boğuşurken hipnoterapinin kapısını açıyor. Terapiye ne kadar derin girerseniz, hayal ile gerçeklik arasındaki çizgi o kadar bulanıklaşır. Kendini bilinmeyen bir aşk hayatı ile geçmişinden gelen çözülmemiş travmanın arasında sıkışmış halde bulur. Hipnoz seansı onu içsel bir keşif yolculuğuna çıkarır. Bu yolculuk geçmişin karanlık köşelerine ve gömülü anılara götürür. Aşk ve psikolojik zorluklar arasında bir denge bulmaya çalışan yazarın gerçeklik algısı sarsılmaya başlar. İç çatışmalar ve duygusal çalkantılar onun yaratıcı sürecine müdahale eder. Geçmişle aşk arasındaki çatışma yazarın kendini yeniden tanımlamasına neden olur.